ASİL-TÜRK - GAZZE'DE YAŞANAN OLAY

Ana Sayfa
YAŞAR AİLESİ
OKUL(SABANCI)
ATATÜRK,,BAYRAK VB. RESİMLERİ
HEEE FIKRALAR
ARABA RESİMLERİ
Ziyaretçi defteri
AŞK SÖZLERİ
AŞK RESİMLERİ
RESİMLERİMİZ
SAYFAYI NASIL BULDUNUZ?
İletişim
ERZURUM'UN KARLI HAVASI
BİLMECELER
allah'ın 99 ismi
BİLGİSAYARA NASIL FORMAT ATILIR???
OYUN İSİMLER VE RESİMLERİ
ceza şarkı siteleri
SABANCI İ.Ö.O RESİMLERİ
SİTE SAHİPLERİNİN MSN ADRESLERİ
DİNİ FOTORAFLAR
SİTE YASAKLAMA
GAZZE'DE YAŞANAN OLAY
GAZZE'DE YARALANANLAR
ARABA MARKALARI
GÜZEL SÖZLER & RESİMLER
DİNİ SÖZLER
KOMİK SÖZLER DUVAR YAZILARI
DELİKANLI SÖZLERİ
ATATÜRK ŞİİRLERİ
BİLGİSAYAR BAŞINDA İKEN
HABER
SİTELER
FIKRALAR (((2)))
ATATÜRK İLE İLGİLİ SÖZLER
ATATÜRK'ÜN SÖZLERİ ((((2))))
BROWSER OYUNLARI (ÖRNEK;TRAVİAN)
YILDIRIM HOCAMIZIN RESİMLERİİİ
ÇİÇEK RESİMLERİ
KARIŞIK ZEKA SORULARI
KARIŞIK
UYDU



 

  Açlıktan ölen Gazze – Saree Makdisi
  18 Şubat 2008 -  
Son yıllarda -40 yıl süren İsrail işgalinin son döneminde- fiili bir hapishaneye dönüştürülen Gazze şehrinden yüz binlerce insanı kurtaran; halkın zorunlu ihtiyaçlarını Mısır’ın sınır şehirlerinden satın alabilmesini sağlayan; yoksul Filistinlilerle Mısır’ı birbirinden ayıran demir duvarın [Ocak ortasındaki] yıkılışının ardından Gazze halkı birkaç günlük özgürlüğün tadını çıkarabildi.

Fakat Gazze’nin kapıları yavaş yavaş tekrar kapanıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin ve İsrail’in yoğun baskısı altındaki Mısır, kontrolü tekrar ele geçirebilmek için sınıra düşük voltaj elektrik şoku veren ve tazyikli su sıkan aletlerle güçlendirilmiş sınır güvenliklerini sevk etti ve sınır şehirlerine Suez kanalı yoluyla gönderilen erzakı kesti. Şimdi aslında Suez yeni sınır: yani Filistinliler ihtiyaçlarını karşılamak için Gazze şehrinden çıkmayı başarabilseler bile, ıssız ve uçsuz bucaksız Sina çölünü ve çölün diğer yanında onları bekleyen (1979’da İsrail ile yapılan Camp David Anlaşması’nın bir sonucu olarak Sina çölüne yerleşen) düzenli Mısır ordusunu bulacakları kanalı geçmek zorunda kalacaklar.

Şimdilerde Gazze’nin özgürlüğünün geçici tadı yok olmaya başlıyor; bölgedeki 1,5 milyon insanın yüzleştiği tüyler ürperten gerçek, aslından daha korkunç gözüküyor. “Uzun süre mahkumiyeti hissettikten sonra, bir çıkış yolu olduğunu bilmek Gazzeli’ler için psikolojik bir rahatlamaydı” diyor Birleşmiş Milletler Yardım ve Çalışma Örgütü (UNRWA) bölge başkanı John Ging, “Fakat geniş hayal güçleri onların sorunlarını çözmedi.”

Gerçekten de, Mısır sınırlarında yapılan tüm bu çılgınca alışveriş, İsrail’in Birleşmiş Milletler ve diğer yardım kuruluşlarının yardıma muhtaç insanlara verdiği yiyeceği kesmesine sebep oldu. Mısırla sınır kısmen açık olduğu sürece, İsrail, bölgenin tek elektrik santralini minimum seviyede çalıştıracak kadar endüstriyel yakıt ve birkaç kamyon ihtiyaç malzemesi haricinde Gazze’ye sınırlarını açmayı reddediyor.

UNRWA, daha önceden Gazze’de yarattığı acil yiyecek yardımı stokunu neredeyse tüketmiş durumda. Geçtiğimiz Haziran’da bölgeye giren günlük 250 kamyon dolusu yardım bile nüfusun ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalırken, 28 Ocak’ta İsrail’in sınırı tamamen kapatmasıyla, sadece 32 kamyon yardımın girişine izin veriliyor.

30 Ocakta UNRWA’nın yaptığı açıklamaya göre, eğer durum değişmezse, 31’inde Gazze’deki 860,000 yoksul mülteciye sağlayacağı yiyecek istihkakı gerekli proteine sahip olmayacak ve yiyecek paketlerindeki tek protein kaynağı olan konserve etlere –ki bu en iyi şartlarda bile günlük ihtiyacın 3’te ikisinden daha azını karşılayabiliyor- İsrail tarafından el konulmuş durumda. Gazze’deki konserve stoku ise tükendi. Gazze’de 340,000 insanı besleyen Dünya Gıda Programı bölgeye, bundan yedi ay önce günde 15 kamyon gıda yardımı gönderirken, son iki haftada 9 kamyon gıda yardımı gönderdi.

Gazze halkı yıllardır süren planlı İsrail kısıtlamaları ve baskıları sebebiyle yoksulluğun da dibindeler: Nüfusun yüzde sekseni gıda yardımıyla günü kurtararak yaşıyor. Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi’ne (ICRC) göre halkın aldığı bu yardım “Hayatta kalmak için yeterli, yaşamak için değil”. Bu yardım olmasa, ölürler.

Tüm bunlar Filistinli militanların, nadiren gerçek bir zarar verebilen, ilkel, ev yapımı roketlerini İsrail’e atmalarına bir cevap olmalı. Sivil hedeflere roket atmanın hiçbir bahanesi olamaz fakat İsrail zaten bu çatışmaların ilki yaşanmadan çok daha önce Gazze’ya baskı yapıyordu: 4 yıl önceki ilk ölümcül roket saldırısında İsrail 40 yıldır Gazze’yi işgal etmiş durumdaydı.

Bugün Gazze’de yaşanan kısıtlamalar 1991’de başladı. 1993 yılında Oslo Uzlaşmasıyla İsrail işgalinin kurumsallaşmasından sonra durum ciddileşti ve ardından 2000 yılındaki ikinci intifada sebebiyle yoğunlaşan işgal ile birlikte daha da sıkılaştı. 2005’te İsrail’in Gazze’deki göçmenleri ve grupları yeniden düzenlemesi; bölgeyi, -özellikle işgal edilmiş, hapishane olarak atfedilen bölgelerde çalışan- Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Raportörü John Dugard’ın da söylediği gibi “kaçırması”na sebep oldu. Hamas’ın 2006’da seçimlerdeki zaferini takiben durum daha boğucu bir hal aldı; İsrail Gazze’deki gıda ve diğer kaynakları kısıtlamaya başladı. Haziran 2007’de ise Hamas’ın iktidardan indirilmesiyle durum daha da kötüleşti. Ve şimdi…

İsrail Gazze’ye ticari gıda sevkıyatlarını –insani yardımı değil- 2006’da sınırlandırdığında kıdemli Hükümet Danışmanı Dov Weisglass “Amaç Filistinlileri bir diyete sokmak, açlıktan öldürmek değil” diye açıklama yaptı.

İsrail’in “diyet”inin çanları [Ocak sonuna] kadar çalıyordu. Dünya Gıda Programı geçen Kasım ayında, ithal edilen gıda ürünlerinin Gazze’nin gıda ihtiyacının yarısından az olduğu konusunda bir uyarı yaptı. Bölgeye buğday, bitkisel yağ, günlük gıdalar ve bebek sütü yeterince sağlanamıyor. Kısıtlı sayıda aile ete ulaşabiliyor. Kansızlık oranları yüzde seksenlere yükselmiş durumda. UNRWA ise yaptığı açıklamada "Kanıtlar gösteriyor ki çocukların büyümesi ve gelişmesi yavaşlıyor çünkü bizim karşıladığımız gıda insanların günlük alması gereken gıdanın sadece yüzde 61'ini karşılıyor" diye belirtti.

Zaten yetersiz beslenen bu insanlar üzerindeki baskıların daha da sertleşmesi, İsrail’in bu "diyet"i bir adım daha ileri götürmeye karar verdiğini gösteriyor. Eğer Gazze’deki insanlar hayatlarının bağlı olduğu gıda yardımlarından yoksun kalmaya devam ederlerse, açlıkla yüz yüze kalacaklar.

Onların şu anda hakikaten gıdaları yok; su kaynakları azaldı (nüfusun neredeyse yarısı temiz su tedarik edemiyor); kanalizasyon sistemleri çökmüş durumda; artık maddeleri sokaklara ve denize boşaltıyorlar; enerji temini en iyi durumda kesintili olarak sağlanıyor; hastaneler ısıtılamıyor ve teşhis için gerekli aletlerin yedek parçaları, vantilatörler, kuvözler, ve düzinelerce hayati ilaç artık kullanılabilir durumda değil. Gazze, yavaşça fakat kesinlikle ölüyor.

Hastalar gereksiz yere ölüyorlar: kanser hastaları kemoterapi göremiyor; böbrek hastaları diyaliz tedavisi olamıyor; prematüre bebekler kan-pıhtılaşması tedavisinden mahrum kalıyorlar. Son birkaç haftada, daha çok Filistinli anne-baba hasta çocuklarının hayatlarının Gazze’nin kuşatılmış hastanelerinde yok olup gitmesini izledi; fakat İsraillilerin Gazze’den atılan ev yapımı ilkel roketler tarafından öldürülüşünden daha yavaşça, sessizce ve görünmez (küresel medya ilgilendiği ölçüde) bir biçimde gitmesini… (İsrail İnsan Hakları Örgütü B’Tselem’e göre, bu roket saldırıları geçtiğimiz 4 yıl içerisinde 13 İsrailliyi öldürmüşken, İsrail güçleri 200’ü çocuk, yarısı sivil olmak üzere 1,000’den fazla Filistinliyi işgal bölgelerinde öldürdüler).

İsrail’in baskıları açıkça görülüyor ki, militanlar tarafından atılan ve sıradan sivillerin durdurmaya gücünün yetemeyeceği bu roketler sebebiyle tüm nüfusu cezalandırmayı amaçlıyor. İsrail 18 Ocak’ta yakıtı keserek Gazze’yi karanlığa gömdüğünde, İsrail başbakanı Ehud Olmert “ Onların hoş, mutlu bir hayat yaşamalarına izin vermeyeceğiz. Ben ilgilendiğim sürece, Gazze’nin tüm sakinleri araçları için yakıt bulamayacak ve yürüyecek” dedi.

Olmert'in görüşleri ve daha da önemlisi uyguladığı politikalar yeniden teyit edildi ve İsrail Yüksek Mahkemesi'nden yasal tasdik aldı. Mahkeme, 30 Kasım tarihinde, insan hakları örgütlerinin "tahrip edici" olarak nitelendirdiği bir hüküm ile, Gazze'ye sağlanan yakıt ve elektrik tedarikinin daha da sınırlandırılmasına yönelik hükümet planının uygulanmasına karar verdi. İsrail'deki Gisha insan hakları örgütünden Sari Bashi, "Bu karar, İsrail'in, Gazze'de yaşayan sivil halkı, yakıt ve elektrik ikmallerinden bilinçli bir biçimde mahrum edebileceği anlamına geliyor" şeklinde konuştu. Mahkeme ise, "Zararın asgari düzeye indirilmesi için çaba sarf edilse de, savaş zamanlarında, muharebenin ilk ve ana kurbanı sivil nüfustur," dedi. Bir başka deyişle, sivil halkın zarar görmesi savaşın kaçınılmaz sonucu ve bu yüzden de yasal olarak müsaade edilebilir.

Bu İsrail’in yasa otoritesinin görüşü olabilir ama durum uluslararası hukuk tarafından böyle görünmüyor; uluslararası hukuk, savaş zamanı sivillere davranış biçimlerini katı bir biçimde düzenliyor. Cenevre Sözleşmesi ve uluslararası insani yardım hukukunun diğer temel belgelerine atıfta bulunan Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi (ICRC) "Bir çatışmanın tarafları, sivil halka ve mülkiyete zarar vermemek için, muharipler ile sivil halkı daima birbirlerinden ayırmalılar. Ne bir bütün olarak sivil halka ne de bireylere saldırılabilir” diye açıklama yaptı.

Dahası, İsrail’in Yüksek Mahkemesi ne derse desin, Gazze’de olanlar geleneksel anlamda bir savaş değil: Gazze İsrail ile savaş halinde değil, İsrail tarafından askeri olarak işgal edilmiş bir bölge. 2005 yeniden düzenlemesinden sonra bile, İsrail Gazze üzerindeki baskısını azaltmadı; bölgeye tüm ulaşımın yanı sıra havayolunu, bölgesel su kaynaklarını ve hatta nüfus kayıtlarını bile kontrol etmeye devam ediyor. Bunlara ek olarak, sivil halka yapılan saldırılara ve toplu cezalandırmalara konan sıradan yasaklar savaş durumlarında geçerlidir. Zira uluslararası hukuk, İsrail’i aynı zamanda Gazze’deki halkın iyiliğini sağlamakla yükümlü tutuyor. Örneğin, 4. Cenevre Sözleşmesi (1949) 55. maddesi; “İşgalci güçlerin, bölge halkının tıbbi ve gıda ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğu vardır; özellikle, işgal edilmiş bölgede kaynaklar yetersiz ise, gerekli gıda malzemelerini ve tıbbi gereçleri temin etmeli” ilkesi üzerine kurulmuştur.

İsrail’in planlı eylemleri, Gazze’de insanların açlıkla boğuşmasının ve baskılarla yaşamasının sebebinin, Gazze’nin 1,5 milyon kadınını, erkeğini ve çocuğunu fazlalık olarak görenlerin ve o ya da bu şekilde onlardan kurtulmaya çalışanların refahını sağlamak için olduğunu açıkça ortaya koydu. Bu fikri, İsrail’in Ashkenazi baş hahamının, şu anda yaşanmakta olan krizin hemen ardından, İsrail’de olası en ufak bir protestoyu bile hesaba katmadan, Gazze’deki tüm Filistinlilerin temizlenmesini ve Mısır çölüne transfer edilmesini teklif ederek, “Onlar güzel bir ülkeye sahip olacaklar ve biz kendi ülkemize sahip olurken barış içinde yaşayabiliriz” demesi de destekliyor.

Gazzeli’lerin yadsınamaz çoğunluğu, 1948’te Filistin yıkılıp İsrail yaratıldığında evlerinden kovulan mülteciler ya da mülteci soyundan gelenlerden oluşuyor. Tüm Filistinli mülteciler gibi, Gazze’ninkiler de ahlaki ve yasal olarak, kovuldukları yurtlarına dönme hakkına sahipler. Fakat İsrail, Filistinlileri topraklarından çıkarışının ilk seferinde olduğu gibi, Yahudiliklerine yavaş yavaş zarar vereceği gibi temeli sağlam olmayan bir düşünce sebebiyle onların geri dönüşlerini engellemeye çalışıyor (Bu İsrailli politikacıların açıkça şikayet ettiği sözde bir “demografik problem”in başlıca sebebi). Mülteciler yaşamını sürdürdüğü sürece, İsrail’in onların geri dönüşünü ölümcül bir tehlike olarak kabul etmesi de sürecek. Fakat bir şekilde çekip giderlerse…

UNRWA’nın komisyon üyesi geçtiğimiz günlerde “ Gazze uluslararası kurumların bilgisiyle, kabulüyle ve hatta -bazılarının söylediğine göre- cesaretlendirmesiyle, kasıtlı olarak rezil bir yoksulluk seviyesine düşürülen ilk bölge olma eşiğinde” diye bir açıklama yaptı.

Şimdi sorun dünyanın, içinden geçilmekte olan bu eşi benzeri görülmemiş süreci sadece oturup izleyip izlemeyeceği.

Onları dış dünyadan kopartan duvarı yıkan ve kontrolü ellerine almaya çalışan Gazze halkı kaderlerine boyun eğecek gibi gözükmüyor. Sınırın kapanması, eninde sonunda, sadece İsrail’in kaprisine değil Mısır’ın Filistinlileri durdurma ve açlıktan ölmelerini izleme isteğine -ya da yeteneğine- de bağlı. AB’nin ve İsrail’in Mısır üzerindeki baskısına ve Mısır’ın attığı adımlara rağmen işler bu raddeye varacak gibi gözükmüyor. [Mısır] Arap dostlarını İsrail işgalinden kurtarmak için müdahale etmemek bir yana, baskı altında tutulmalarına yardım ediyor. Mısır, sadece Filistin halkına değil kendi halkına –aslında tüm Araplara- da hesap vermek zorunda.

Gazze halkı ve Hamas bir araya gelerek, Mısır’ın İsrail işgalinde oynadığı rolü eskisinden çok daha belirgin bir hale getirdiler ve Mısır’ın işini zorlaştırdılar. İsrail’in yardımcılığı rolü ortaya çıktığı için bundan sonra, Mısır adına, mevcut durumu korumak zor olacak. Gazze halkı İsrail’in planlarını karıştırdı çünkü İsrail’in liderleri, Gazze halkı onların yarattığı “hapishane”yi yakıp yıkarken dudaklarını bükerek izlemekten başka bir şey yapamadılar. Gazze’liler, Filistin yönetimi lideri Mahmud Abbas ve Ramallah hükümetini bir dönemece getirdi: Halklarının haklarını ve ihtiyaçlarını savunmak ya da –şu anda yaptıkları gibi- ulusal yönetimin (Filistin Yönetimi) orada Filistinlilerin değil İsrail’in isteklerini yerine getirmek için bulunduğunu doğrulamak arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaklar. Fakat ne olursa olsun bir gün hesap verecekler.

 

SİTEMİZE HOŞ GELDİNİZ(WELCOME TO).YORUMLARINIZI BEKLERİZ.

Bugün 4 ziyaretçi (5 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol